4 Eylül 2010 Cumartesi

Criminal


Bu post belkide hiç okumayacağınız bir çizgiroman hakkındaki boş laflarımdan ibaret olsaydı fena olurdu ama allahtan durum bu değil. Marvel bir güzellik yapıp Criminal'in iki kitabının ilk chapterlarını Myspace'e koymuş(1, 2). Gerçi Maret markete salam deneme standı koyarken ne kadar "Lan dur bi kıyak geçeyim gençlere" diye düşünüyorsa o kadar güzellik yapmak. Yine de pek çok çizgiromanın internette olması Marvel'ın bu uyuşturucu satıcısı-ilki bedava- jestinin eline veriyor. Neticede ürününü satmak yerine bize ne indireceğimizi tavsiye etmiş oluyor sadece.

Not: Çizgiromanların bazen rar dosyası olarak torrenti oluyor. İndirdikten sonra Cbr(comic book reader) diye bir programla açarsanız gayet rahat okuyabilirsiniz. Criminal'i beğendiyseniz ama internette bulamadıysanız yazarı ve çizerinin adını taglere yazdım, ben seviyorum baya diğer çizgiromanlarını da.

Doğuştan Hazır Fizyon Keşfedildi




Blogger.com'da güzel yıllar yaşamış olan Nukem'in blog işinden soğuyup Sezar Salata'yı boşlamaya başladığı günden beri blog Kıvanç Abi'yle benim postlarımla kaçınılmaz felaketine doğru bebek adımlarıyla ilerliyordu. Sanıyorum yukarıdaki vidyoyu koyarak yarın öbürgün "Abi kral blogdu aslında bi daha başlayalım bence" dediğimde alacağım "He ya doğru diyosun" cevabının samimiyetini iyice sıfırlamış oluyorum ama kendimi tutamıyorum. Allah Karayip esintileri taşıyan alamancı repçi şarkılarına olan zaafımın belasını versin.

The Room




Vidyonun yarısı çıkmadı linke tıklayıp izlemek gerekebilir.

Flash oyunu sayesinde haberdar olduğum bu film amerikada efsane haline gelmiş. Amerikalıların kült diye benimsediği komik filmler genelde bize hitap etmez ama Tommy Wiseau'nun dehasında Türk bir taraf var. İzlemeden konuşmak istemesem de The Room izleyenlerin çoğunun dediği gibi tüm zamanların en iyi filmi galiba.

3 Eylül 2010 Cuma

Black Swan

Darren Aronofsky Wrestler ve Black Swan'ı tek bir film gibi düşünerek çektim demiş. İki filmde de işini kendini mahvetme pahasına saplantı haline getiren karakterlerin çöküşü var. Wrestler'da iş deformasyonu Mickey Rourke'un vücudunu harcıyor, Black Swan'da ise Natalie Portman'a kafayı yedirtiyor. Wrestler'dan bu noktada ayrılması bence iyi. Zira Wrestler hafiften fazla duygusala kayıyordu. Balerinli halini çekseler beni kaybederlerdi. Black Swan Wrestler gibi Hollywood tarzı duygusal denyoluklarla dolu olmayabilir ama hollywood tarzı psikolojik denyoluklarla dolu olma tehlikesi var yine de. Fragmanda bir Mulholland Drive havası sezdim. Tek kişi olma ihtimali olan iki kadın ve hoş bir mastürbasyon sahnesi yönetmenin gişe falan yapmak için yapabileceği eşşekliklerin adını koymaya yetiyor(Mullholand Drive). Wrestler'ın mal tarafları vardı, fakat Mickey Rourke'la bağımsız film kamera açılarıyla falan kurtarıyordu. Ufak şeyler bir araya gelerek kocaman çirkin bir kayayı uzaktan bakınca fark edilmeyen bir sürü ince heykeltraş vuruşuyla aynı görünen fakat aslında bambaşka olan bir şekile çeviriyordu(Oha ne biçim cümle kurdum). Bence Wrestler'ın izlediklerimiz gerçekmiş gibi hissettirmesi de bu rastgele duran minik şeylerin uyumuydu. Neyse diyeceğim kafa siken başyapıt Mullholand Drive görünümünde olsa da bir şekilde kaptırdığınız bir film olacak bence The Swan. Kötü çıksa bile fragman şahane en azından


Darren Aronofsky'nin bağımsız ayaklarına yatmasına rağmen tribünlere oynamaya çekinmeyen esnaf bir adam olmasına laf edemem. Black Swan klişelerle dolu, sevdiğim ama beğenmekten utandığım bir film ise sindiririm. Ama Aronofsky bu kadar güzel fragman hazırlayıp üstüne Fountain gibi bir şeyle gelirse bana sinirlerim boşalır.