12 Eylül 2009 Cumartesi

Verdi Eline

Şu maçı izleyene kadar içimde İspanyollar hakkında iyi şeylere besliyordum açıkçası, adamlar iyi oynuyor, iyi oyun kurucuları var, uzunları iyi falan. Mesela Pau Gasol ü kafamda şöyle tarif ediyordum, uzuna göre ayakları hızlı, pas yeteneği çok yüksek vs. ama kendisinin aslında yavşak bir adam olduğunu da biliyordum bugün Semih ve Ömer karşısında Gaspar Vidmar muamelesi görünce aklımda yukardaki resim ve yavşaklığı kaldı sadece. Bir diğer oyuncu ise Rudy Fernandez onu da atletik, acayip şutör hırslı, ama bugün İspanyol kısaların genel özelliği, hani Litvanya ikili oyun oynar ya onun gibi, yumuşak biçimde söylemek gerekirse müdahaleleri gösterme yeteneğinin onda da olduğunu farkettim mesela. İspanya nın hakeme oynadığını bilirdim, hatta Popovic in göz yaşları hala aklımdadır, ama Amerikalılara oynadıkları oyun da Avrupa basketbolunu seven biri olarak çok acayip hissetmemi sağlamıştı, ama işte bugüne kadarmış artık gözümde Amerikalılar kadar değeri var, neden böyle oldu acaba. Şöyle ki İspanyol gazeteleri falan okumadım İspanyolcam yok zaten ama şöyle bir varsayımda bulunacağım; İspanyollar 2004 Avrupa U18 Şampiyonası nda MVP olan Sergio Rodriguez ve 2006 Avrupa U16 Şampiyonası nda MVP olan Ricky Rubio isimleriyle 1 numarayı garantiye aldıklarını düşündüler, normal böyle şeyler bizde Semih ten oyununu geliştireceğini düşnmüştük fazla bir şey değil. Sergio Rodriguez erken denilebilecek bir zamanda NBA ye gitti, henüz beklenen seviyeye gelemedi, beklenen seviye çok yüksekti fakat kendisi Portland daki son sezonunda ancak nihayet 15 dk ortalama tutturabildi, şu anki kadroda yok, Rubio ise 19 yaşında bu sezon Barcelona ile anlaştı ve Calderon un yokluğunda 1 numara poziyonu onun. Diğer maçları izleyemedim ama bu maçta yaptıklarından yola çıkarsak, tabi çok genç hala ilerde yıldız olabilir tabi ama şu an o pozisyon için hala yedek seviyesinde, şutu hiç yok galiba bilmiyorum da boş şutları hiç sokamadı, en son dileğim Rubio nun overrated olması ama 19 yaşında Ersan da bir Dünya Şampiyonası oynadı ki bir süperstar o yaşlarda nasıl olması gerekir gibi bi sorunun tek cevabıydı sanki. Bugün İspanyol oyuncular karşımızda sıradanlaştı resmen biz ise artık şampiyonluğun en güçlü adaylarındanız.

Kenny George

Fotoğraftaki Indiana Pacers ın bu sene 13. sıradan draft ettiği Tyler Hansbrough kendisi 2.06 m yanındaki ise UNC Asheville de oynamış olan Kenny George. Kendisi uzun bi oyuncunun kısa görünmesini sağlayacak kadar uzun, yaklaşık 2.36 m. NCAA tarihinin gördüğü en uzun oyuncu, peki ne oldu da Kenny George un adını duymuyoruz. George doğduğunda doktorlar ileride devliğe yol açacak hipofiz bezinin aşırı etkinliğini keşfederler. Ama hayati bir tehlikesi bulunmadığı için sadece hipofiz bezinin her ay doktora kontrol ettirmesi gerekir. Babası oğlunun basketbolda kariyer yapmasıyla pek ilgilenmediğini belirtmiş fakat George lisede basketbol oynamaya başlar, o zamanlar 2.03 boyundadır, tabiki yaşıtlarında çok uzun olduğu için sayı, riband ve bloklarla triple-double a yakın ortalamalar tutturur. Sonra UNCA de 2005-06 sezonunda oynamaya başlar fakat dizinden bir ameliyat geçirir, o boydaki biri için son derece normal. Fakat 2008 de MRSA adlı bir bakterinin sebep olduğu ve insanlarda tedavisinin zor olduğu bir hastalık yüzünden ayağı kesilmek zorunda kalır ve protezle hayatına devam eder. Böylece basketbol kariyeri de sona erer. NBA de ne yapardı ne yapmazdı hiç bilinemeyecek, fakat Kenny George zıplamadan bastığı smaçlarla hatırlanır büyük ihtimalle.

11 Eylül 2009 Cuma

Lily Cole




Yağmur Yağdı Böyle Oldu

Bilmemkaç senede bir yağarmış bu yağmur, o dere yataklarını yaparken betonla örerken, o kadar da yağmaz heralde diyerek ufak tuttular belkide, belkide haklılardı, bu milli takımın San Marino ya puan kaybetmesi kadar düşük bir ihtimaldi belki de. Ama ikisi de gerçekleşti hem de aynı sebepten. Sel suları insanları uyku da yakaladı, kimileri tedbirsizlik dedi, kimileri 100 senede bir olur dedi, halbuki oralar her yağmurda göl olur. Bundan ders alınmadığı gibi 50 sene sonra aynı şiddette bir yağmur yağdığında aynı şeyleri yaşamamız olası. Milli takım San Marino'ya puan kaybederken yağmur yağmaya devam ediyordu, o belki de uyarıydı, Letonya yı geçemedik, İsviçre yi geçemedik, artık sel suları yükseldi ve birilerini götürecek. Play-off lara bile kalamıyoruz, ülkede futbolcu çok yetişiyor ama çoğu kelek, altyapı diye birşey yok, kaç senedir bir ayağına hakim savunma oyuncusu yetiştiremiyoruz, çünkü futbola başlayan bütün gelecek vaat etmeyen çocukları defans yapıyoruz da ondan, yetenekliler de forvet oluyor. Zaten halı sahada forvet olmak albüm satışının patlama yapması gibi birşey. Ondan dolayı Estonya'ya 4 atarken 2 de yiyoruz. Hatta şöyle saçma sapan bir şey bile iddia edebilirim, İtalya daki mahalle maçlarında bizim mahalle maçlarından daha az gol oluyodur, eğer bu doğruysa çok acayip olur hakkaten. Artık iki farklı olayın ama aynı şekilde düşünmemizden dolayı gerçekleşen olayın aynı güne denk gelmesi ironik, sarkastik, ne derseniz deyin. Ama şundan eminim biz bir sonraki turnuvaya giderken de yine yan toptan gol yiyeceğiz, yine maçları izlerken gaza gelip küfürleri sallıcaz, ve bu kış yine hiç beklenmedik bir şey olur da İstanbullu yine boku avuçla yerse bu sefer de 100 yılda bir olur diyemez kimse.

Polonya 09

Polonya da normalden farklı bir turnuva izliyoruz, çoğu büyük takım eksik kadrolarla mücadele ediyorlar. Mesela Almanya'nın Nowitzki siz neler yapabileceğini, hiç birşey, Litvanya nın sisteminin oyun kurucuya nasıl bağlı olduğunu , ve Yunanistan ın artık bi ekol haline geldiğini gördük, Diamantidis olmadan da iyi savunma, Papaloukas olmadan da iyi fast break e çıkabiliyorlar tabi Spanoulis büyük oyuncu. Sırbistan mesela genç bir kadroyla gelmesine rağmen koç farkını hisseden takımlardan biri bence. Dusan Ivkovic 87-95 arası Yugoslavya yı çalıştırırken 3 Avrupa 1 Dünya şampiyonluğu bir de Olimpiyat ikinciliği yaşatmış takımına. O efsane Drazen Petrovic, Toni Kukoc ve Vlade Divac lı dağılmadan önceki Yugoslavya kadrosuyla 88 de olimpiyat ikinciliği 89 ve 91 de 2 Avrupa şampiyonluğu, 90 da dünya şampiyonluğu, Yugoslavya nın dağılmasıyla Petrovic, Kukoc Hırvat milli takımıyla oynamaya başladı tabi o takım 92 Barcelona olimpiyatlarında 2. oldu, 95 te Yugoslavya adıyla Avrupa şampiyonluğu. O zamanlardan beri milli takımı çalıştırmamış Ivkovic, şimdi takımın başında ve en yaşlı oyuncusu Nenad Krstic o da 83 doğumlu. İyi bir jenerasyon yetişiyor anlaşılan Sırbistan'da ama hücum da hala eksikleri var. Hayal kırıklığı yaratan Bulgaristan aslında hayal kırıklığını Pini Gershon la yaşattı. Hücumda bizim dışarda oynadığımız basketbolun aynısını sahaya yansıtma becerisini gösterebilen bir takım vardı. Bu kadar kötü bi Bulgaristan ı izleyince, aklıma Pini Gershon un bi Jasikevicius a bir de Anthony Parker a ihtiyacı var demek geldi. Aslında şu ana kadar oynanan maçlar içinde bizim çok iyi durduğumuzu söyleyebiliriz. Çok eksiğimiz de yok, ne güzel top oynuyoruz, 2006 da ki heves var takımda, mücadeleyi bırakmıyoruz gerçi şu ana kadar litvanya dışında çok zorlanmadık ama son topa kalan maçlar olacağını tahmin ediyorum yeni grubumuzda. 2006 da son topu kim kullanır dediğimizde yine Hidayet derdik ama bu sene artık Hidayet diye bağırmamız gerekiyor, bizi kötü oynadığımız maçı bile kazandırabilir Hidayet, oyuna direk etki etmesi gereken zamanlar oluyor bunu da çok soğukkanlı bi şekilde yapıyor. Turnuva sonunda MVP Hidayet olabilir. Şu İspanya iyi oynayamasa da korkutuyor adamı, yensek şunları diğer maçlar daha rahat geçer gibime geliyor.

10 Eylül 2009 Perşembe

Polonya 2009




Stan Van Gundy Türk tipine sahip olduğu için ona diğer Nba koçlarından farklı gözle bakmışımdır. İstediği kadar geleceğin basketbolunu oynatsın, radikal kararlar alsın; benim kafamda evin aşağısındaki bakkal ya da mahalleden bir abimizdi. Aldığı kararlara, oynattığı basketbola bu gözle baktığım için hepsini kendime göre anlardım. Sonra tabii benim Amerika’da Efes ruhunu yaşatıyor sandığım Orlando ben Hido’ya jübile yapar derken adamı pek hoş olmayan bir şekilde gönderdi. Ben de ilgiyle izlediğim ligin kulüplerden ziyade şirketlerden oluştuğunu, Van Gundy’nin de Türkiye’ye gelip rakı içmesinin olacak bir iş olmadığını idrak ettim. Yine de spor müsabakalarında takımları koçun tipine bakıp aldığım sonuçlardan anlama huyum baki kaldı. Tanjevic’e o gözle bakınca yaptığım yorumlar pek hoş değil. Ne yazık ki kafamda bir yere oturtmaya çalışınca Avrupadaki eşcinsel evlilik yapan çağdaş ibnelerden başka birine benzetemiyorum adamı. Fenerbahçe’de çalışması ve tip olarak oğlan sınıfına sokabileceğimiz genç basketbolculara takımlarında önemli şanslar tanıması da cabası. Tanjevic’i çok yanlış anlıyorum, ama bu arkadaşları aynı anda idare ediyormuş gibi geliyor. Her Fener maçı izlediğimde, Oğuz Savaş zor bir günün ardından eve gidip başını omzuna yasladığı sevecen kocası. Biraz romans arzuladığında ise kendini bir genç kız gibi hissetmesini sağlayan toy sevgilisi Ömer Aşık’ın yanına gidiyor. Piç playboy Semih Erden’le ise İstanbul gece hayatına katılmıştır, sabah işkembecide görüntülenir diye düşünüyorum . Basketbol gibi güzel bir spora yıllarını vermiş; Avrupa şampiyonasında aslanlar gibi mücadele eden insanlara kafamda işte böyle büyük terbiyesizlik ediyorum. Suçlu olarak çocukken teknik direktör olarak tanıyarak büyüdüğüm Fatih Terim’i göstermek gerekir. Sonuçta kendisine iki günlüğüne orduyu teslim etseniz insanlığın halinin bir Fallout’tan bir Battlestar Galactica’dan beter olacağı aşikar. Bu adamla büyüyünce de işte feminen ama güzel bir insan olan Tanjevic’i görünce aklında ilk oluşan fikir bu oluyor insanın. Yanlışlıkla sosyal içeriğe girer gibi oldum ama Tanjevic ve milli takım uzunlarından az önce yazdıklarım için özür dilemeye çalışıyorum. Van Gundy’e abi derken hatamdan dönmem gibi Polonya’da Milli takımı izledikten sonra Fenerbahçe nefretimin aklımı körelttiğini fark ettim. Ama şimdi milli takımla ilgili, uzunlarımızı Tanjevic’in erkek arkadaşları olarak düşünürseniz çok mantıklı bulacağınız birkaç yorum yapmak istiyorum.









Oğuz Savaş, Fatih Solak, Semih Erden ve Ömer Aşık 12 dev adamın kadrosundaki saf pota altı oyuncularıydı. Sonra Fatih aslında belki birkaç kaliteli dakika(quality minute) oynayabilicek olmasına rağmen çıkarıldı. Onun dışındaki üç oyuncu genç olmalarına rağmen basketbollarını üst seviyeye taşımış ve milli takım seviyesinde mücadele etmeyi hak eden oyuncular. Hatta takımda Kerem Gönlüm olsaydı 4-5 pozisyonunda bir sıkıntımız olmadığını söylerdim. Fakat bence takımımızın şu anda en büyük eksikliği çoğu spor yorumcusunun söylediği gibi 2 numarada değil pota altında. Kerem Gönlüm doping testi sonucu kadro dışı kalmadan önce oyun zekası ve tecrübesiyle hücumda tıkanmamızı ve uzun müdafaasında hantal ve gerizekalıca hatalar yapmamızı engelliyordu. Ben takımdaki top dolaşımının(ball movement) ne kadar ona bağımlı olduğunu ancak gidişinden sonra anladım. Pota altında sayı bulmakta ve müdafaada bence onun yokluğundan dolayı çok sorun yaşayacağız. Şu anda defanstaki başarısından hücum gücünü alan güzel bir basketbol oynuyoruz. Mücadele seviyesi yükselecek ve Avrupa’nın en iyi ekipleriyle karşı karşıya geleceğiz. Öyle bir durumda örneğin İspanya karşımıza geldiğinde Oğuz Semih Ömer üçlüsünün Pau Gasol’ü harcayacağını pek sanmıyorum. Eninde sonunda ne kadar genç yetenek de olsalar Akatlar’da ağızlarına yüzlerine blok yiyen insanlar. Fiziksel mücadele de bi eksikleri yok ama Avrupa’nın çakal uzunlarının ilerleyen turlarda onlara Beşiktaş’tan daha merhametli davranacağını pek sanmıyorum. Grup aşamasında sıkıntı olmasa da seviye yükseldikçe o bölge bir yaraya dönüşecektir. Bence bizi bu kupada erişeceğimiz yer her ne olacaksa onun üstüne çıkmaktan alıkoyan da veteran bir uzunun yokluğu olacak. Belki planda kadroda Kerem Gönlüm vardı, bu ideal kadro değil. Yine de uzunlara bakıp ta kadroyu yeterli buluyorsanız ikinci bir yargıda daha bulunmuş olursunuz. İkinci yargı Ömer Semih Oğuz dışında bir tane adam gibi Türk pota altı oyuncusu yok olur. Birisi gidip yönetici kadroya gençlere yatırım yapmak böyle bir şey değil demeli bence. O vakte kadar Tanjevic ve oğlanları düşüncesi ne yazık ki ben inkar etmeye çalışsam da içimde bir yerlerde yatıyor olacak. Tanjevic’in buna karşı yapacağı en güzel jest Fenerbahçe formasını çıkarması olur. Şu satırları yazarken o sahne adeta bir İnglorious Bastards'mış gibi gözlerimin önünde. Brad Pitt’in önünde diz çökmüş yalvaran gözlerle Tanjevic beni bırakırsanız eve gidince Fenerbahçe formasını yakacağım falan diyor. Sonrasında ise Brad beyin efsane monoloğu ve Tanjevic'in alnına Fenerbahçe logosunun bıçakla kazındığı görüntü var. “i think this might just be my masterpiece. “