7 Ekim 2009 Çarşamba

Lebrick





Che Part 1 filmini izleyip üstüne de gerilla savaşıyla ilgili bi tane kitap okuyunca hemen gaza geldim. Hidayet'in oynadığı basketbolla Gerilla savaşçısını karşılaştırdım kafamda bu konuda bloga bir post atmak niyetiyle. Sonra bunca senedir internette okuduğum bütün spor yazarlarının eninde sonunda "basketbol aşk gibidir, sevmek gibidir umarsızca" tadında bir yazı yazdığını hatırladım. Zaten eş dostu yolda gördüğümde Hidayet muhabbetlerimle yeterince kitliyorum, bari blogda adam gibi bir benzetme yapiym dedim.

İlk fikrim Ricky Rubio ile ünlülerin hiç çıkmayan seks kasetlerini benzetmekti(Leighton Meesters, Shakira, Britney Spears gibi). Ricky de o vidyolar gibi aylarca nba severlerin ağzını sulandırıp bir anda yalan olmuştu. Büyük usta Kıvanç Abi'ye(backboard rumuzlu) bu fikrimi açtığımda Rubio ilerde büyük adam olur, göt olursun sonra dedi. Bu önemli büyüğümden aldığım tavsiye sonrasında hemen hedef değiştirdim.

Ben Nba'de çıkmamış seks kasedi ararken David Stern'ün en büyük kolpasını aklıma getirmemiştim. Çıkmamış seks videosu değil de, "One Night in Paris" in canlısı ligde barınıyor, yeri geliyor penetre ediyor, yeri geliyor top sürüyordu.

Paris Hilton'un seks kasedi ilk çıktığında hatırlarsınız büyük olay olmuştu. Adını daha önce duymadığım bu kadın birdenbire seksi ile ünlenince hemen bilgilenmiştim. Porno standartlarına göre pek aşağı kalitelerde seyreden bu yapım, hepimizin hafızasında yer etti. Fakat bunun esas sebebi prodüksiyonun kalitesinden ziyade medyanın yarattığı coşumdu(Hype). Zencisel sıfatlarla anlatılabilinecek bu aptal ve çirkin kadın, sikişmeden önce ünlü değildi, yani ünlü olduğu için izledik vidyoyu diyemeyiz. E çok güzel seviştiği için de ünlü olmadı. Yani burada esas olan medyanın bize böyle acaip bir vidyo var demesi oldu. Oysaki onu kovalayacağımız vakitte isim yapmış porno yıldızlarının filmlerinden birini izleseydik memnun kalırdık. Onun yerine hayal kırıklığı ile çükümüz elimizde kalakaldık. Paris Hilton ise seks sembolü ayaklarına yatıp ekmeğini kazanıyor. Neticede kazanan bizi kafalayıp kandıran adamlar oldu.

Çok uzatınca ben bile okuyamıyorum, o yüzden kısa keseceğim. Başlıktan da anlamışsınızdır, "One night in Paris" nasıl yoktan varedildiyse Lebron James de bir medya kolpasıdır diyorum. Nba'de süperstar yokluğundan kaynaklanan çok sağlam parsa vardı. Stern, Nike falan da Lebron sayesinde indirdiler. Olan tabi yine biz basketbolseverlere oldu. Bir yanda bizi mutlu edebilmek için anal oral her türlü çileye katlanan porno emekçileri varken iki-üç kırıtmayla, zevksiz sevişmelerle parayı Lebron'un kırmasına izin verdik. Nba'in üvey evlatlarına, üç beş dakika oynayacağım diye kendini paralayan çilekeş kardeşlerime buradan selam ediyorum. Bu işler onlardan geçmiş bile olsa çocuğun okul taksidi bitsin diye iki haftalık kontratlar imzalayan veteran amcalarıma selamlar. Benim yolda görsem tırsacağım kaslı maslı adamlar tarafından dövülürcesine eziyet edilen silikonlu ablalarım merhaba. Yolunu şaşırmış, barely 18 teen bacılarım, allah kurtarsın.

6 Ekim 2009 Salı

çok sevdim be abi.


Hayatta kendi adıma emin olduğum bazı şeyler yıkıldığında, gerçekten uyanıp güne başlayacak gücü kendimde bulmam imkansız oluyor. Aşk, sevgi ve tutku mevzuları bana her zaman diğerlerinden biraz farklı etki yapmıştır. Aşk dediğin ulaşılmaz olan, sevgi dediğin canı yandığında canını yakan, tutku dediğinde onun için ölmeye gittiğindir. Hepsinin buluştuğu semt de benim semtimdir, çarşısıyla balık pazarıyla. Gönül mevzuları deyince hep aynı hikayeler, pis bir masada ahlaksız muhabbetler değil fonda Mark Knopfler eşliğinde pembe hayaller. Fazla mutluluk da yok tabii, 8 senede 1 9 senede 1, bi Lucescu çıkar da ufak bir mutluluk bizim payımıza düşer diye beklemece. Bol rakı, bol şarap.

Bide benim sevdamı paylaştığından emin olduğum kardeşlerim vardı ki, emin olduğum bir şeyi de çok sağlam yıkmaktalar şu anda. Çünkü bizim sevdamız bir kızı ilk gördüğünde uzaktan kesmek değil de gözlerinin içine içine bakmak gibidir. Yeri gelir kanını ısıtır, yeri gelir kan ağlatır. Sevincimiz de kendimiz için değildir hiç bir zaman, hak etti çocuklar, emeklerine sağlık nidalarıyla çıkar ağzımızdan sevinç çığlıkları. Bu sevda üzerinden rant sağlamaya çalışan, para aşkına bizi alet etmeye çalışanları da bıçak gibi keser her zaman yüreğimiz.

Hayatta kaç kişi sevdasıyla övünür ki? Beşiktaşlının elindeki en büyük değerdi sevdası. Kalecimiz hatalı gol yediğinde "p... gol yedi yaktı takımı" diye değil de "Beşiktaş'ın kalecisi hatalı gol yedi." diye üzüldüğümüz günler niye uzakta kaldı? Bi tek sevdamız kalmıştı be abi, o da mı değişecekti?

Süper Kupa maçının 5. dakikasında Bilica'yı oyundan atacak yüreği kendinde bulamadı Bülent Yıldırım, sonra Gaziantepspor'a karşı direkten dönen toplar ve medya aç köpek gibi saldırdı Beşiktaş'ın üstüne, çünkü o başarılı olunca 5-10 milyon dolar az kazanıyorlardı. Şimdi de aynı sevdayı paylaştığını düşündüğüm insanlar bütün bu kirli oyunlara alet olmuş durumda, Mehmet Topuz'a verilen milyon eurolar değil de 18 yaşında 3 sene sonra Türkiye'nin en büyük sol beki olacak İsmail'e verilen paralar gündemde.

Sevda bizimki gibi olduğu zaman, isyanın bile bir şekli vardı. Ama dostlar alet oldu, o da bozuldu. Beşiktaş forması giyen futbolcuyu yuhlamaya, maç içinde yönetimi protesto ederek takıma zarar vermeye devam şanlı beşiktaş taraftarı. Sizin Beşiktaş aşkınız da Berkcan'ın facebook aşkları kadar yalan.